16 Ağustos 2011 Salı

Değerli ama önemsiz

Uygun zamanlarda patlayıp, insanların hayatını kısa süreli renklendiren bir havai fişek olmaktan yorulmaya başladığımı hissediyorum yavaş yavaş.

Üç noktalarda anlamdan çok anlamsızlık, erginlikten çok ergenlik görüyorum.

Çocukken öğle uykusundan sonra çıktığım sokaktaki mutluluğu arıyorum ama başıma güneş geçtiği andaki tedirginliğin huzursuzluğunu yaşıyorum.

Dikkat çekmek ile özgün olmak arasındaki ince çizgiyi artık benim yerime başkalarının çizmeye başladığını düşünüyorum. Tiksiniyorum...

Huzurlu bir liman bulsam da okyanusta kaybolmak için can atacağımın farkında olmak kısa vadede korkutuyor beni, ertesi gün matematik sınavı varmış gibi...

Merkezden uzaklaşıp, menzile yaklaştığımı düşündüğümde bile aslında helezonun çevresinde dolandığımı farkediyorum.

Kimbilir...

Belki de benim için en iyisi, boş bir duvarda akıl karıştıracak bir çerçeve ya da uygun bir odada halı olmak.






18 Ekim 2010 Pazartesi

ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİLERİ ÜNİVERSİTEDE KİMLİK SORAMAZ !


Son yıllarda kafamızı nereye çevirsek özel güvenlik görevlileri ile karşılaşıyoruz. Karşılaşsak yine iyi... Neredeyse hemen her gün bu "görevliler" ile sorunlar yaşıyoruz.

Bende bu konuyu masaya yatırdım ve 5188 Sayılı Özel Güvenlik Yasası'nı inceledim.

Karşıma ilginç sonuçlar çıktı. Bende özellikle "ÖZGÜR VE DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE NASIL OLMALI" konusunu konuşurken, bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.

Umuyorum ki faydalı olur...

Keyifli okumalar...

Özel Güvenlik Görevlileri; çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda kişileri duyarlı kapıdan geçirebilir, kişilerin üstlerini DEDEKTÖRle arayabilir, eşyaları x-ray cihazından geçirebilirler.

Toplantı, konser, spor müsabakası, sahne gösterileri ve benzeri etkinlikler ile cenaze ve düğün törenlerinde KİMLİK sorabilir, duyarlı kapıdan geçirebilir, kişilerin üstlerini DEDEKTÖRle arayabilir ve eşyaları x-ray cihazından geçirebilir.

Hava meydanı, liman, gar, istasyon ve terminal gibi toplu ulaşım tesislerinde; KİMLİK sorabilir, kişileri duyarlı kapıdan geçirebilir, üstlerini DEDEKTÖRle arayabilir ve eşyaları x-ray cihazından geçirebilir.

Ancak Genel Kolluk Kuvvetleri'ne DERHAL bildirmek şartıyla; aramalar sırasında suç teşkil eden veya delil olabilecek ya da suç teşkil etmemekle birlikte tehlike doğurabilecek eşyayı emanete alabilir.

Eğitim, öğretim kurumlarında, sağlık tesislerinde, şans oyunları işletmelerinde, içkili yerlerde SİLAHLI ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİSİ ÇALIŞTIRILAMAZ.

Özel Güvenlik Görevlileri; özel toplantılarda, spor müsabakalarında, sahne gösterisi ve benzeri etkinliklerde SİLAHLI OLARAK GÖREV YAPAMAZ.

SİLAHLARINI GÖREV ALANI DIŞINA ÇIKARAMAZLAR.

Kimlik kartlarını, görev alanı ve süresi içerisinde herkes tarafından görebilecek şekilde yakaya takmak zorundadırlar. ÜZERİNDE KİMLİK KARTI OLMAYAN ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİLERİ YETKİLERİNİ KULLANAMAZLAR.

Bütün bunları ve kanunu göz önüne aldığımızda ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİLERİNİN ÜNİVERSİTELERDE KİMLİK SORAMAYACAKLARINI RAHATLIKLA SÖYLEYEBİLİRİZ. Ayrıca, ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİLERİ ÜSTÜNÜZÜ ellerini kullanarak ARAYAMAZLAR. Sadece duyarlı kapı ve dedektör kullanabilirler.

ÇANTANIZI DEDEKTÖR VE X-RAY dışında ARAYAMAZLAR, KARIŞTIRAMAZLAR.

Haberiniz olsun :)

14 Ekim 2010 Perşembe

Eğitim Komisyonu, Cebeci’de İki Günlük Stant Açtı

Kaos GL Eğitimde Cinsel Kimlik Ayrımcılığına Hayır Komisyonu, dün ve bugün Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tanıtım standı açtı.

Bir yıldan bu yana üniversitenin çeşitli bölümlerinde çalışmalar yapan komisyon, bu yıl çalışmalarına hız verdi. Komisyon üyeleri, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde açılan stantta, yapılan çalışmalar hakkında öğrencileri bilgilendirdi.

Komisyon üyelerinden Evren Güvensoy, kaosgl.org’a yaptığı açıklamada, ulaşılamayan yerlerde homofobi (eşcinsellere yönelik nefrete varabilen olumsuz duygu, tutum ve davranışlar) ve transfobiye (travesti ve transseksüellere yönelik önyargı ve nefret) karşı tüm öğrenci topluluklarının içerisinde bulunacağı bir koordinasyon ağı kurmanın önemini belirtti ve “Yapılan çalışmalar kadar, öğrencilerin karar alma mekanizmalarına aktif katılımı da önemli” dedi.

Hayriye Kara ise daha önce Eğitim Bilimleri Fakültesinde açtıkları stantta, sadece iki bölümde seçmeli olarak okutulan Toplumsal Cinsiyet Dersleri’nin, ana ders olması için öğrencilerden talepler geldiğini ve bu konuda çalışmaların yapılacağını söyledi. Kara, faaliyetlere katılmaları için tüm öğrencilere çağrıda bulundu.

Eğitimde Cinsel Kimlik Ayrımcılığına Hayır Komisyonu üyeleri, önümüzdeki günlerde diğer üniversite ve fakültelerde de çalışmalarına devam edeceklerini belirttiler.
Kaos GL / Bulut Öncü

12 Ekim 2010 Salı

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Müge Anlı'yı Canlı Yayına Davet Ediyorum !

Hatırlar mısınız bilmem...

Gerçi beynimizi böyle konularla mı dolduruyoruz ya da birileri beynimizi bunlarla mı doldurmaya çalışıyor, tartışılır...

Manken Şebnem Schaeffer, eski sevgilisi Özcan Deniz'e "biseksüel" benzetmesinde bulunmuş ve Özcan Deniz de Şebnem Schaeffer'e "hakaret" suçundan dava açmış.

Bu olayda; parti programına cinsel yönelimlerin ayrımcılık unsuru olamayacağını da ekleyen Demokrat Parti'nin Şişli Belediye Meclis Üyesi 2009 Adayı Şebnem Schaeffer'in benzetmesi mi yoksa Özcan Deniz'in "biseksüel"liği hakaret olarak algılayarak dava açması mı trajikomik, bilemiyorum.

Benim üzerine tartışmak istediğim konu ise; adeta STV'nin Aile Mahkemesi Programı'nın oyuncu hakimi Lütfü Ural ile yarışan Müge Anlı...

MÜGE ANLI'NIN MAGAZİN MAHKEMESİ LÜTFÜ URAL'IN AİLE MAHKEMESİNE KARŞI !

Müge Anlı, Deniz vs Schaeffer Davası'nda tanık olarak dinlenmiş...

Benim bildiğim kadarıyla tanık; "gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse" demek. Acaba Sayın Anlı ne görmüş ne biliyor ki mahkemede bilgi verebiliyor ? Düşündürdü doğrusu...

Haber şöyle :

Anlı, ifadesinde "Programa konuk olan Schaeffer, eski sevgilisi Özcan Deniz'in "çarpık" ilişkileri olduğundan bahsetti. Ben de bunun üzerine "Biseksüel mi yani ?" diye sordum. Çarpık ilişki denince bu anlaşılır. Türkçe açık bir dil" dedi.

Mahkemede tanık olarak dinlenen Anlı'nın "gördüğü ve bildiği" bu ise; Allah kendisini gördüğünden geri bırakmasın.

Türkçe öğrenimi konusunda da TÖMER'i öneririm. İstanbul'da da şubesi var.

Üstelik Lütfü Ural, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun bir emekli avukat. Peki Anlı ?

Acaba kendisi ne zaman portatif magazin mahkemesi programlarından vazgeçecek ?

Hatırlatırım Sayın Anlı. Önceden Sadettin Teksoy vardı. Çoktan modası geçti de ortalıktan kayboldu. Sizin de kaderiniz "umarım" ki aynı olmaz.

ARTIK BİRİNİN ÇIKIP SİZE "DUR" DEMESİ LAZIM !

Eğer duramıyorsanız ben size seve seve yardımcı olurum. Beraber Okan Bayülgen'in ya da Uğur Dündar'ın programında tartışalım.

Yok onlar olmaz derseniz TV8'de Erkan Tan'da görüşelim. Kendisi ikimizi de yakından tanır.

Bende o yürek var. Peki sizde?

Ben gayet ciddiyim. Aşağıda iletişim bilgilerim mevcut...

Bakalım daha neler göreceğiz ?

Bulut Öncü
Ankara
bulutoncu@mynet.com / droncubulut@hotmail.com
0 506 884 84 22 / 0 505 887 79 28



12 Temmuz 2010 Pazartesi

16 Haziran 2010 Çarşamba

Biz Nükleeri Sizin İçin Bile İstemiyoruz !


Son günlerde gündemdeki konulardan biri de; Türkiye'ye nükleer enerjinin gelecek olması...

Her konuda olduğu gibi nükleer enerji konusunda da çeşitli görüşler var.

Açıkçası bir insanın neden nükleer santral isteyebileceğini anlayamıyorum.

Ben nükleer santrallere kesinlikle karşıyım !

Neden mi ?

Neresinin güvenli olduğunu çok merak ettiğim güvenli reaktörlerden, normal işletim halinde dahi radyoaktif maddeler havaya ve suya salınıyor...

Bugün dünya üzerinde 436 adet nükleer reaktör bulunuyor. Yapımına 13 ülkede devam edilen 56 reaktörünse 12 tanesinin inşaası 20 yıldan uzun süredir devam ediyor. Batıda son 20 yıldır inşaasına başlanan reaktör sayısı ise yalnızca 2...

Söküm, atık ve çevresel maliyetler hesaplandığında nükleer, dünyanın en pahalı enerjisi...

Çernobil, 20. yüzyılın en büyük nükleer kazası olarak tarihe geçti. 4 reaktördeki tasarım hataları ve reaktörün zayıf güvenlik sistemi sonrasında kaza meydana geldi. Rusların güvenlik felsefesindeki yanlışların 1986'dan beri değişme göstermediği ispatlandı.

Çin, Rus nükleer teknolojisi ile ilgili endişelerini önce Tjanwan nükleer santrali inşaası sırasında oluşan problemler, daha sonra ise yeni ünite anlaşmalarındaki yüksek maliyetler sebebiyle gösterdi.

Kısacası, hükümetin vatandaşlarını Rus nükleer teknolojisinden kaynaklanacak büyük risklere sokma hakkı ve böyle bir maliyetin altına girme lüksü yok !

1 Mayıs'ta Taksim'e beraber girdiğim Karadeniz Nükleer'e Hayır Platformu ve etkili eylemleriyle büyük ses getiren Greenpeace'in sesine herkes kulak vermelidir.


Türkiye'nin gelişebilmesi ve bölgesel bir güç olabilmesi için nükleere ihtiyacının olduğunu söyleyenlere de bir çift sözüm var :

Eğer nükleer enerji ile kalkınacaksak geri kalalım daha iyi ! Kendi gücünüze güvenmiyor musunuz da nükleere umut bağladınız ?

Bugün, Türkiye'nin nükleer enerjiye değil, bütüncül bir enerji politikasına ihtiyacı var. Gücünüz yetiyorsa bunu yapın !

Biz nükleeri sizin için bile istemiyoruz !

Bulut ÖNCÜ
Ankara

15 Haziran 2010 Salı